“Bir toplum için en büyük nimet, ilan edilmiş laik bir Cumhuriyet’tir”
Dr. Vecdet Öz / Adalet Partisi Genel Başkanı
Toplumun bir arada tutulması ve yaşamsal ihtiyaçların bir şekilde karşılanması için belirlenmiş olan yönetim modellerinin adıdır rejim..
Kimine göre adalet kimine göre ise tahakküm..
Tarihsel olarak yaygın olan Monarşi, Aristokrasi, Timokrasi ve Oligarşi; “Millet” kavramının olmadığı, “Tebaa” kavramını esas almış tahakküme dayalı birer yönetim modelidir...
Sözlüksel manada tebaa, “sığır, koyun sürüsü” anlamına gelen raiyye/raiyyet kelimesinin çoğuludur...
Dünyada millet kavramını esas alan tek rejim vardır o da adını milletten alan Laik Cumhuriyet...
Cumhuriyet rejimi, aynı yüzyıl içinde yaşam sürdüren toplumlardan medeniyet ölçüsü en yüksek olan toplumu sevk ve idare edebilecek ölçütü ortaya koyan ideal bir devlet yönetim modelidir...
Cumhuriyet, geniş tabanlı istişareye dayalı demokratik bir halk rejimdir..
Yönetimi oluşturacak siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir devlet yapısını esas alır..
Bilimden uzak dogmalara ve dayatmalara karşıdır ve her zaman toplumsal uzlaşıyı, akılcı ve kucaklayıcı bir yönetim anlayışını benimser...
Bu nedenledir ki büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, genç Türkiye için bu modeli benimsemiş ve layık görmüştür...
Böylesi bir değeri Türk gençliğine armağan etmiştir...
Geçmişin köhne yapısı içinde dumura uğramış, asırlar süren baskıcı rejimle helak olmuş, kadın ve kız çocuğunun esamesi bile okunmamış, hükümdara kul ve ümmet olmuş bir toplumsal yapı, Cumhuriyet rejimi sayesinde yıllar sonra ilk kez millet vasfını kazanmaya başlamıştır..
Atatürk’ün üstün dehası sayesinde gerçekleşen bu mucizenin hemen ardından toplumsal yaşamın şekillenmesini sağlayacak olan devlet kurumlarında ani, hızlı ve geniş kapsamlı kökten değişlikler devreye sokulmuş, modern çağın ve bilimin gereği olan ne varsa planlanmış ve dünyaya örnek olacak köklü bir devrim yapılmıştır...
1923 yılından itibaren başlatılan devrim hamlesi; teokratik ve çok uluslu Osmanlı Devleti'nin laik, demokratik ulus devlet-Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşmesiyle sonuçlanmıştır...
Bizler bu mirasın ilk temsilcisi olan bir neslin şanslı evlatları olarak dünyaya geldik. Demokrasiyi ve Cumhuriyeti iliklerimize kadar hissettik. İyi bir temel eğitim aldık ve yurttaşlık bilinciyle yetiştirildik. Vatan, millet, bayrak kavramlarının özünü sindirdik. Milli bayramları dolu dolu ve büyük bir çoşkuyla yaşadık...
Cumhuriyet rejiminin ne demek olduğunu çok iyi bilen bir nesil olduğumuz içindir ki 22 yıl içinde uğratıldığı zararı bu tecrübeyle müşahade edebildik ve herkesten çok üzüldük...
Yüzüncü yılını idrak edeceğimiz Cumhuriyetin içinde bulunduğu vahim durumu ve iktidarın 29 Ekim yüzüncü yıl kutlamaları karşısındaki milli hassasiyetten uzak tutumunu kabul etmemiz asla mümkün değildir...
Millet olarak emanete sahip çıkmak ve bunun için de ülkemizin her köşesinde tarihin en büyük fener alaylarını düzenlemek, keşke Yunan kazansaydı diyen zihniyete haddini bildirmek ve tüm dünyaya varlığımızın, yıkılmadığımızın mesajını vermek ben Türk’üm diyen herkesin tarihi ve milli görevidir...
Sadece 9 gün kaldı.!
Haydi Türkiye’m göster kendini…